23 Ağustos 2010 Pazartesi

Eski Yunan da Özel Mülkiyet

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, kaleme aldığım bu makale de sizlerin değerli düşüncelerinize yorum yapmak yerine, tarihsel perspektif içinde mülkiyet kavramının gelişimini sizlere sunmak istedim. Uygarlık tarihinin önemli bir aşamasını oluşturan Eski Yunan dan ve burada oluşan mülkiyet kavramından sizlere bahsetmenin önemli olacağını düşünüyorum. Batı Uygarlığının kaynağı olarak kabul edilen Eski Yunan, çağımıza kadar süregelen felsefe de olsun, mitoloji de olsun ya da siyaset konularında olsun birçok önemli yapıt bırakmıştır. Fakat ilginç olan bir nokta Yunan uygarlığından kalan ekonomi alanına ilişkin düşünceler ise çok sınırlıdır. Ayrıca birçok düşünce hukuk, adalet veya siyaset gibi dalların içerisinde yer bulmuştur. Özel mülkiyet kavramını Eski Yunan tarihinde değerlendirirken iki önemli düşünürden bahsetmemizin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bunlar Platon ve Aristoteles. İki önemli düşünürün de bizlere birçok disiplin hakkında çok çarpıcı bilgiler bıraktığı bir gerçektir. Özellikle Platon'un ideal devlet modeli ve Aristoteles'in Politika adlı kitabında üzerinde durduğu İnsan ve Toplum konusu başlıcalarıdır. İki düşünür için özel mülkiyet fikirlerini irdelemeden önce, isterseniz ilk önce Platon ile başlayarak ideal devlet kavramının ne olduğuna bakalım. Platon'un vurguladığı ve şiddetle üzerinde durduğu temel konu ideal devlet'in nasıl olması gerektiğidir. Platon'a göre öncelikle devletin ortaya çıkışı, o zaman ki şehir-devletler de (polis) yaşayan her bir bireyin kendilerine yeterli olmaması ile açıklanabilir. Platon'un kendi cümleleri ile açıklarsak: '' Devlet bence, insanların ihtiyacından doğar. Birçok ihtiyacımız olduğu için de, bu ihtiyaçları giderecek pek çok insan gereklidir. Birisi bir ihtiyaç için, diğeri bir başka ihtiyaç için kendine yardımcı bulur. Bütün bu ortaklar ve yardımcı kişiler bir araya toplandığında 'Devlet' denilecek olan topluluk doğar ve herkes birbiriyle değişim yapar; biri verir diğeri alır. Çünkü her bir birey değişimin kendi yararına olacağına inanır. '' ( Republic, Platon ) Platon'un ideal devlet modeli üç aşamada tamamlanır: Birinci aşama, önce bireyin temel ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgilidir. Fakat bu düşünceyw birçok eleştirmen tarafından toplumun bir ''domuz toplumuna'' benzeyeceği nedeniyle karşı çıkılmıştır ve Platon bunun üzerine düşüncesini daha karmaşık hale getirerek lüks malları ve harcamaları da modeline katar ve bunların ticaretine, değişimine ve diğer faaliyetlerine yer verir. Ancak bu da toplumun kaynaklarının yetersiz olması nedeni ile amacına ulaşamayacaktır. Bunu başarabilmek için şehir-devlet, komşularıyla savaşmaya ve onlardan zenginlik kaparak ulaşmaya çalışacaktır. Platon ne demiştir: '' Bütün savaşlar zenginlik elde etmek için yapılır '' (Phaedo Diyaloğu). Ayrıca bu savaş düşüncelerini sadece tek bir polis için değil, diğer bütün şehir-devletlere de uygulatma politikasıyla söylemiştir. Ve buradan ideal devlet modelinin ikinci aşamasına ulaşır. Bu aşama da saldırılarda bulunacak askeri bir güce ihtiyaç duyulur. Böylece üretici sınıfın dışında ayrı bir sınıf daha oluşmuş olur. Yani '' uzman askerler '' sınıfıdır. Bu oluşumdan sonra üçüncü ve son aşamaya geçilir. Platon'a göre üretici sınıf ile uzman askerler sınıfı ayrımı ayrıca yönetici ile yönetilenler ayrımını da oluşturur. Burada yönetici uzman askerler ve filozoflardır. Filozoflar hiyerarşinin en üst kısmında yer alacaktır. Filozofları da işin içine katan Platon buradan sonuçla üç sınıf kavramına ulaşır. Bu üç sınıf ayrıca Platon'a göre insan aklının ve ruhunun üç ayrı ve değişik yönünü gösterir. Bir tarafta üreten, bir tarafta dövüşen ve bir diğer tarafta da düşünen üç ayrı yön. Platon bu üçlü sınıf ayrımıyla sonunda oluşturduğu sıfır sorunsuz adalet kavramına ulaşacaktır. Oluşturduğu bu ideal devlet sisteminde, toplumun bu düzenli ve uyumlu düzenlenmesiyle adalet sorunsuz gerçekleşecektir. Platon tabi ki ideal devlet kavramının yanında bu sistemde mülkiyet kavramına da detaylı olarak olarak değinmiştir. Çünkü uygulanacak adalet'te mülkiyete nasıl sahip olunduğu ve dağıtıldığı büyük önem taşımaktadır. Platon'un mülkiyet düşüncesi içeriğinde toplumsal bir nitelik taşır. Yani daha bir açık ifade ile oluşan zenginliğin, servetin ve kaynakların şu veya bu bireye verilmesinin adalet ile yakından uzaktan hiçbir alakasının olmadığını söyler. Birey, toplum tarafından oluşan zenginlikte hiçbir özel hak sahibi olamaz. Platon, bireylerin (yönetenler) ruhlarının, iç varlıklarının kirlenmemesi ve soyut olarak bozulmaması için para ve ticaret konularına soğuk bakmıştır. Yönetilenlerinde, yönetenlerinde ortaklaşa bir hayat yaşamak zorunda bırakılmalarını bir ilke olarak uygulatma düşüncesindedir. Fakat Platon, alt sınıfın (yönetilenler) ekonomik faaliyetleri hakkında hiçbir düşünce ortaya koymamıştır. Önemli olan görüşleri genellikle üst sınıfın ekonomik faaliyetleri ile ilgili olanıdır. Platon bu üst sınıfta her türlü özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını savunmaktadır. Hatta bu sadece mallar konusunda değil, ayrıca kadınların ve çocuklarında ortak mülkiyeti konusunu içerir. Burada ki düşüncesi ise bu yöntem ile üst sınıfın köklü bir birliğe ulaşmış olacağı ve büyük bir aile meydana getireceğidir. Böylece bir ölçüde kadın-erkek eşitsizliğinin azalacağını söylemektedir. Yani çekirdek aile olgusu ortadan kalkınca, erkeklere verilen eğitimin aynısını kadınlara da vermek mümkün olacak ve sınıfsal yapı da bölüşülmüş olan iş kolları kadın çalışanları da bünyesine alacaktır. Özet olarak, Platon şehir-devlet ile bireyin yaşamını bütünleştirmiş ve biri için iyi ve güzel olanın diğeri için de iyi ve güzel olacağını söylemiştir. Platon için devlette, bireyde aynı şeyin farklı görüntüleri olup, hepsi iyinin ve güzelin gerçekleşmesi, oluşması amacına yöneliktir.

Eski Yunan devrinin, ikinci bir diğer önemli düşünürü de Aristoteles'tir. Aristoteles'in ekonomi hakkında düşünceleri hocası Platon'a göre biraz daha kapsamlı ve içeriği biraz daha zengindir. Öncelikle Aristoteles ekonomik düşünce sistemine ''analitik'' görüşü getiren ilk düşünürdür ve analitik ekonomist olarak kabul görür. Bu düşüncemizi doğrulayan cümleyi kendisi Politika adlı kitabında şöyle dile getirmiştir: ''Bilimin diğer dallarında olduğu gibi, siyaset biliminde de bir olay kendini oluşturan basit unsurlara ayrılabilir.'' Eğer biz Aristoteles'in ekonomik konuları siyaset sorunları, problemleri içinde ele aldığını unutmazsak, bu ifadesini ekonomik analiz içinde aynı şekilde düşünebiliriz. Kendisi diğer sosyal dallarda olduğu gibi, ekonomi dalındaki sebep-sonuç ilişkilerini belirlemeyi temel alma yolunu tutmuştur. Aristoteles'in ekonomi felsefesini incelediğimiz zaman belli başlı bazı görüşlerini şu şekilde toplayabiliriz:

Mutluluk kavramına, faydacı bir görüşle yaklaşmayı reddetmiştir. İnsan mutluluğu onun düşünsel etkinliğindedir.
Sofistler'in tersine toplumsal sözleşme fikrini benimsememiştir.
Platon'un tersine aileyi ve özel mülkiyeti çok şiddetli bir şekilde savunur.
Kölelik durumunu tam olarak reddetmez, insanların arasında doğuştan gelen bir doğal eşitsizliğinin olduğunu söyler. Bazıları boyun eğer, bazıları boyun eğdirir.
Gelir dağılımı konusuyla ilgilenmemiştir.

Makalenin başında da belirtildiği gibi Aristoteles'in özel mülkiyet düşüncesine gelmeden önce insan ve toplum hakkında görüşlerine yer vermemiz ve ayrıca Platon'un ideal devletine bir de Aristoteles'in gözünden bakmamız gerektiğini belirtmemiz yararlı olacaktır. Aristoteles'in neden özel mülkiyeti benimsediğini anlamamız için onun insan ve toplum ile ilgili felsefesinin ve düşüncelerinin ilkelerini kavramak gerekir. Öncelikle, Aristoteles hocasının beden ve ruh ayrımını reddeder. Böylece ayrıca Pythagoras gibi Platon öncesi düşünürlerinde öne sürdükleri gibi ruh ve beden ayrımını ve ruhun bütün canlılarda bulunan ölümsüz bir unsur olduğunu da reddetmiş olur. İkinci olarak, eski düşünürlerden Herakleitos'un evrenin özü ''değişme''dir (diyalektik'tir) görüşüne bilimin diyalektiğe dayanmayacağı görüşüyle karşı çıkmıştır. Ona göre bilim etrafımızdaki varlıkları tanımlama gücümüze dayanır ve tümevarım yöntemiyle geliştirilir. Varlıkların özleri değişmez, sonsuza kadar aynı kalır. Öz'de hareket diye birşey yoktur. Üçüncü olarak, Aristoteles'e göre insan ve diğer canlıların ayrımı, insanlarda varolan akıl ile açıklanır. İnsan hem toplumsal hem de politik bir hayvandır. Buradan yola çıkarak, Aristoteles insan bilimini üç ayrı dalda incelemek gerektiğini söyler: Birey olarak, aile olarak ve site olarak. Bireysel yaşamın bilimi etik, ailenin ki ev ekonomisi, site hayatının bilimi ise politikadır. Aristoteles'in ikinci bir yorumu ise Platon'un oluşturduğu ideal devlet kavramını kendince açıklarken ortaya çıkar. Birçok açıdan bakıldığında kendisinin devlet anlayışı Platon'un devlet anlayışına benzemektedir. Vatandaşlar yönetenler ile yönetilenler olarak ikiye ayrılır. İdeal devlette sınırlı bir ticari etkinliğe izin vermiştir. Köleliği reddetmemiş, bunu ideal devletin bir kurumu olarak kabul etmiştir. Nedeni ise bazı insanların doğuştan köle olarak yaratılması düşüncesidir. Tek bir fark ortaya koymuştur kölelik hakkında, o da geleneksel tanımından farklı olarak köleliğin Helenik kökenli olmayanlara uygulanması önerisidir. Bu bilgilerimizin ışığında Aristoteles'in özel mülkiyet hakkında ki fikirlerine bakabiliriz. Aristoteles özel mülkiyet ve toplumsal mülkiyet ayrımı yapmaktadır ve özel mülkiyetin savunuculuğunu ve gereğini şu şekilde açıklar:

Özel mülkiyet, toplumsal mülkiyet'e göre daha üretkendir ve büyümeyi, ilerlemeyi, gelişmeyi sağlar.
Toplumsal mülkiyet ne kadar yoğun ise savaş çıkma ihtimali yüksektir. Çünkü herkes genellikle kendisinin daha çok çalıştığını belirterek kendisine daha az verildiğini söyler.
Özel mülkiyet, sahibi olduğu kişiye haz verir.
İnsanlığın tarihi, özel mülkiyetin genelde benimsendiğini kanıtlamaktadır.
Toplumsal mülkiyette zorlama vardır, özel mülkiyette ise insanlar iyiliksever ve cömerttirler.

Bu maddelerden de anlaşılacağı gibi Aristoteles özel mülkiyeti, Platon'un tersine savunmuştur. Toplumsal mülkiyet kavramının doğru olmadığını söyleyerek Platon'a belirli açılardan karşı çıkmaktadır. Örneğin yöneticilerin hiçbir kişisel mülkü olmaması ilkesi gibi. Aristoteles hocası Platon'a eleştirilerine onun devletin mutlak birliği düşüncesine karşı çıkarak başlar. Çünkü bu birlik düşüncesi şu üç açıdan yanlıştır: Çeşitlilik (bir devletin belirli şu veya bu sayıda insana sahip olması değil, çeşitli düşünce ve becerilere sahip insanlardan oluşması), karşılılık (bireylerin kendi aralarında eşit değerlerde mal ve hizmet değişiminde bulunmaları) ve kendine yeterlilik (bir devletin ancak kendine yeterli olması ve vatandaşlarının istek ve arzularını, refahını bolluk içinde yaşatabilmesi). Aristoteles için bu üç ilkenin bir arada uyumlu olarak işlemesi gereklidir. Fakat Platon'un devletin mutlak birliği kavramı kendine yeterlilik ilkesine tamamen karşıdır. Buradan yola çıkarak Aristoteles, birlik düşüncesini arzulamanın doğru olmadığını açıklar ve Platon'un bu birliği sağlamak için gerekli gördüğü yöneticiler için ortak mülkiyet ilkesini inceler. Sonuç olarak özel mülkiyet ile toplu/ortak mülkiyet kavramlarını karşılaştırmaya yönelir ve özel mülkiye üstte sıraladığım 5 yargı ile üstün olduğunu söyler. Bu 5 yargı aynen sırasıyla ilerleme, barış, zevk, tecrübe ve iyilikseverlik'tir. Böylece, Aristoteles özel mülkiyetin gereğini ve yararını maddelerle sunarak buna sınır getirilmemesini savunur. Ona göre özel mülkiyete nazaran nüfusa sınır getirilmelidir. Bu sınırlamanın getirilmemesi, fakirliğin gerçek sebebidir Aristoteles'e göre. Buna ek olarak toplumsal huzursuzluklara neden olan tek eşitsizlik durumu, ekonomik eşitsizlik değildir. Konum veya prestij eşitsizlikleri de önemlidir. Son olarak, Aristoteles mülkiyetin kendisi veya büyüklüğünü değil, ahlaki yönden hangi amaçlarla kullanıldığının önemli olduğunu söyler. İnsanların ihtiyaçlarının sınırlı olduğu ancak isteklerinin sınırsız olduğunu belirtir. Bu bilgiden sonra yazımın sonuna gelmiş bulunuyorum. Makalenin başında da belirttiğim gibi, Eski Yunan tarihinin ekonomi düşüncelerine ilişkin kaynaklarımız ne yazık ki sınırlıdır. Ayrıca birçok ekonomi ile ilgili düşünceyi de siyaset, adalet ve hukuk gibi konuların içinde bulmaktayız. Fakat herşeye karşın bugünkü ana-akım ekonominin çoğu temel kavramlarının da bu düşünürlerin anlatılarında bulunduğunu belirtmek zorundayız.

Kaynaklar:

1)İktisatın Tarihi, Prof. Dr. Vural Fuat Savaş
2)Felsefe Tarihi, Ahmet Cevizci
3)Felsefe Ansiklopedisi, Ahmet Cevizci
4)Ekonomi Sözlüğü, Erhan Arda
5)Politika, Aristoteles
6)Devlet, Platon
7)http://www.demokratikgençlikhareketi.org