10 Ekim 2010 Pazar

Rekor Büyüme Ama Nasıl?

Bu günlerde ekonomi de yaşanan önemli gelişmelerden bir tanesi IMF'nin Türkiye için öngördüğü büyüme tahminini rekor bir seviye'ye çekmesi olmuştur. IMF, Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda, daha önce yüzde 5,2 olarak açıkladığı büyüme rakamını yüzde 7,8 olarak revize etmiştir. Krizin etkilerini ağır bir biçimde gösterdiği 2009 yılından sonra büyük bir kısmı baz etkisine dayanarak oluşturulan bu tahminin gerçek olması doğru bulunabilir. Yani, Türkiye 2010 sonunda yüzde 7,8 oranında bir büyüme gerçekleştirebilir. Fakat baz etkisinin yanında bir de büyümenin altında yatan başka bir gizi de ortaya koymalıyız. Kriz döneminde güvenli liman olarak görülen, nispeten krizin etkilerinin merkez (gelişmiş) ülkelere göre daha az hissedildiği çevre (gelişmekte olan) ülkeleri sıcak para akımlarının da odak noktaları olmuşlardır. Dolayısıyla, buna dayalı olarak büyüme oranları da merkez ülkelere göre daha yüksek olan çevre ülkeleri geleceklerini bu çerçevede şekillendirip, büyümeyi kolaya kaçarak gerçekleştirme çabası içindedirler. İşte IMF'nin Türkiye için öngördüğü büyüme tahmini de bu sıcak para girişlerinin hacminden ileri gelmektedir. Ayrıca bunun ülke geleceğine ve ülkenin iç dinamiklerine vereceği zararları ve etkilerini iyi incelemeliyiz. Öncelikle, Türkiye'nin büyüme rakamlarında ki artış sıcak para girişlerine ve ülke içinde ki birikimine bağlıdır dedik. Yüksek faiz dolaysıyla ve bu yolla reel olarak yüksek kazançlar sağlayan sıcak para yatırımcıları, Türkiye gibi çevre ülkelere ve büyüme'ye muhtaç ülkelere akın etmektedirler. Borsa ve sermaye piyasalarında da etkisini olumlu yönde gösteren ancak istikrarsız bir genişlemeye neden olan sıcak para, bunun yanında finansal piyasalar da yatırım yapılan ülkelerin kredi notlarını yükselterek daha fazla yatırımın kapısını açmaktadır (Not: Detaylı incelendiğinde çevre ülkeleri için kredi arttırımının getirisi doğrudan sermaye yatırımı yerine ağırlıklı olarak portföy yatırımı (sıcak para) şeklindedir.). Temeli sağlam olmayan, ne yazık ki ilerleme bile diyemeyeceğimiz bu gelişmeler diğer taraftan yerel üretimin içini oyarak, ülke sanayisinin geleceğini tehlikeye atmaktadır. Üretimini arttıramayan sanayici bazen fiyat ayarlamalarıyla, bazen işçi çıkarımlarıyla, bazen de ücret azalımlarıyla ayakta kalmaya çalışmaktadır. Dolaylı olarak iç talebe de zarar veren bu durum uzun dönem de önüne geçilemez sorunlara gebe olmaktadır. İşgücünü parçalayan, enformalleştiren ve ucuzlatan sıcak para akımları, yoksul haldeki emekçi'yi daha da yoksullaştırarak, gelir dağılımı adaletsizliğinin derinleşmesine ve refah toplumundan uzaklaşılmasına neden olmaktadır. İkinci olarak, kur avantajları sıcak para girişlerine olanak sağlamakta ve iştahını kabartmaktadır. Tabi ülke içine giren sıcak paranın dövizin ucuzlaması üzerinde etkisinin yanında Merkez Bankasının dış ticaret lehine herhangi bir müdahale de bulunmamasının ana nedeni bu girişlerin büyüme üzerinde ki etkileridir. Dövizi pahalılaştırmak adına yapılan göstermelik günlük alımlardaki artışlar işaret etmektedir ki aslında bu politikalar sıcak para girişlerini daha da arttırmıştır. Çünkü bu gibi uygulamalar yabancı yatırımcılar açısından Merkez Bankasının ne kadar güçlü ve piyasaya olumlu baktığı anlamına gelmiştir. Ama bir yandan da ülkenin dış ticaret dengesine hiçbir olumlu yön vermeyerek ileride daha da içinden çıkılmaz bir hale getirecek olan bu durum, ihracatın rekabet gücünü tümüyle kaybetmesine ve ödemeler dengesinde (özellikle cari açık) sorunlara neden olacaktır (Çevre ülkeler için geçerliliğini koruyan cari açık-büyüme arasında ki paralel yönlü ilişki, Türkiye de de net bir biçimde ortaya konabilmektedir). Üçüncü olarak, IMF'nin öngördüğü büyüme tahmininin, kur savaşlarının en şiddetli zamanlarında, Japonya'nın parasının değerini düşürdüğü ve Amerika gibi merkez ülkelerinin parasal gevşemeye gideceği yönünde ki açıklamalar zamanında ortaya atılması üzerinde kafa yorulmalıdır. Nedeni şudur ki daha fazla para basacağını açıklayan Fed, piyasaya süreceği dolarla kurda ki etkisini/avantajını daha da arttıracaktır ve iç talebinde, üretiminde olan açığını bu şekilde dengeleyecektir. Doların değerinin daha da düşeceğinin bir kanıtı olan bu gelişmenin ardında, kısa vadeli kur avantajlarından yaralanmak isteyen sıcak paranın ana ülkelerinden birisinin Türkiye olması açıktır. Düşük kur-yüksek faiz gibi ikili avantajı kaçırmayacak olan sıcak para, doğal olarak yıl sonuna kadar Türkiye büyümesini de rekora götürecektir. Bu rekor büyümeye (hayali büyüme) şaşmamak gerek. Ama can alıcı soru şu: Ya Sonra??? Doğrudan sermaye yatırımlarının geçen yıla göre yüzde 35 azaldığı bir ortamda, olası sıcak para kaçışlarının ülkeyi sürükleyeceği felaket ve halk üzerinde ki yıkımı akıl almaz boyutlarda olacaktır. Büyüme'yi sıcak paraya indirgeyen bir ekonomi politikası sadece bundan kar sağlayanların ceplerini daha da kabartıp, adaletsizliği kamçılayacaktır. Üretimin mimarı olan emekçinin ise vay haline...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder