21 Eylül 2010 Salı

İhracat'a ve İhracatçı'ya Üst Üste İki Gol Daha

1995 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yapılan Gümrük Birliği atlaşmasının dış ticarette bölge ülkeleriyle olan etkisi günümüzde de etkilerini aynı şiddette devam ettirmektedir. Antlaşmayla birlikte ithalata getirilen bağımsızlık ticarette oluşan dış açıkların giderek büyümesine neden olmuştur. Ayrıca yapılan devalüasyonlar bile ihracat'a getirilmiş olan sarsıcı sınırlamaları iyileştirememiş, dış açık sorununu kronik hale getirmiş, cari açık sorununu ciddileştirmiştir. Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin büyümesinin büyük ölçüde cari açıkla sağlandığı bir konumda, bir de Gümrük Birliği antlaşması sorunu derinleştirmiştir. Bu koşullar altında bir gol de geçen günlerde AB'nin Meksika'dan sonra şimdi de Güney Kore ile serbest ticaret antlaşmasını hazırladığı haberiyle geldi. AB'nin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu ve yapmaya uğraştığı serbest ticaret antlaşmaları Türkiye ekonomisi için uzun vade de büyük bir risk oluşturmaya başladı. Türkiye ile tekstil, beyaz eşya ve otomotiv sektörlerinde bağlantısı bulunan Güney Kore ve AB, bu antlaşma ile avantajlı duruma geçecek. Üç önemli detay burada bu olguyu açıkça gözler önüne sermektedir. Birinci olarak, Güney Kore gümrük vergisiz AB'ye ihracat yapabilecek. İkincisi, Türkiye de Gümrük Birliği antlaşması yapmış olduğu için Güney Kore mallarının ithalinin önü açılacak. Son olarak; Avrupa malları Güney Kore'ye gümrüksüz girebilecek ama tam tersine Türk malları Güney Kore'ye girerken vergilere tabi tutulacak. Ayrıca serbest ticaret antlaşmasının Güney Kore den sonra Rusya ve Hindistan ile imzalanması gündemdedir. İhracatı dolaylı yoldan daraltacak olan bu antlaşmaların, ithalat üzerinde ki genişletici etkisini göz önüne aldığımızda ileri de Türkiye'yi daha ciddi dış açık sorunları beklemektedir. Bunun yanı sıra bir diğer gol de Merkez Bankasının yapmış olduğu Türkiye'de para politikaları konulu konferans'tan gelmiştir. Değerli TL'nin ihracat üzerinde olumsuz etkisini durmadan tekrarlayan ihracatçılar, konferans sonrasında kura müdahale'nin umutsuz bir bekleyiş olduğunu bir kez daha gördüler. Rezervleri arttırmanın TL'nin değerini zayıflatarak rekabeti teşvik edeceğini öngören ihracatçılar ne yazık ki tekrar umduğunu bulamamıştır. Peki sorun nerededir? Eskiden ihracat'a verilen değer niye şu anda verilmemektedir? Bu gibi soruların cevabı sanırım sıcak para girişlerine/bağımlılığına bakılarak anlaşılabilir. Türkiye ne yazık ki doğrudan sermaye yatırımlarının az olduğu ve yüksek faiz oranları ile sıcak para çeken, yatırımlarını, üretimlerini ve büyümesini buradan sağlayan bir ülke konumundadır. İşte kur sorununun kökeni bir anlamda içeri giren sıcak paranın TL üzerindeki baskısında anlaşılmaktadır. Para politikasının bir anda 180 derece dönerek ihracat lehine kura müdahalasi sıcak paranın dışarı kaçmasına ve ülke ekonomisinin tıkanmasına yol açacaktır. Bu sıcak para bağımlılığı koşulları altında tek söylenecek sanırım ihracatçının kalesinde daha çok fazla goller göreceğidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder